26 Eylül 2010 Pazar
*
22 Eylül 2010 Çarşamba
GÜNÜMÜZDE YAŞANAN TÜRK YÖNETİM FELSEFESİ :))

|
Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi. Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti. Büyük gün geldi ve iki takımda, kendini hazır hissediyordu. Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar...
Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.Türk Şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi. Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.
Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise 1 kişi kürek çekiyor, 8 kişi dümeni kullanıyordu.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.
Yeni yapılanma şekli şöyleydi;
- 4 dümen müdürü,
- 3 bölgesel dümen müdürü,
- Kürek çekmekle görevli kişinin performansından sorumlu 1 Dümen yöneticisi,
- ve 1 kürek çekme elemanı.
İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti. Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu ve müdürlere sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.
21 Eylül 2010 Salı
*****Metin Mericboyu
Cahil Cesareti... Dunning-Kruger Sendromu Televizyon izlerken birilerine bakıp da "Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldu mu hiç?
|
15 Eylül 2010 Çarşamba
TAVUK...

Stalin en şedit cinayetlerini planladığı çalışma odasına yakın dostlarını
...toplamış sohbet ediyordu.
Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı.
Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk
yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu: - Saçını ihtilalde, halk içinde,
devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım...
Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi
için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?
Her dumanlı kafadan bir ses çıktı..Kimisi adaletten, haktan söz etti.
Kimisi demokrasiden....Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten...Kitlesel
cinayetlerin deha çapındaki katili Stalin, beğenmedi adamlarının
izahatlarını...Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:
- Yönetimi eline geçiren hükümdarın Tanrıdan pek farkı yoktur! Halkın
karşınızda başeğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu
beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım...
Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.
- Çabuk bana bir tavuk getirin...
Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları... Stalin, kafaları iyice
dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini
yolmaya tavuğun,...
Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi,
lider...
- Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk...
Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını
atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor...Masaların altına
giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor...Duvar diplerine koşuyor
teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor...Şömineye yaklaşıyor
tüysüz derisi kavruluyor...
Çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor...O
zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane
atıveriyor yolunmuş tavuğun...Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden
koşuveriyor..
Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos bıyıklarının altından
gülerek şöyle diyor Stalin:
- Gördünüz mü, Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir.Tüylerini yolup al
ve serbest bırak... O zaman yönetmek kolay olur...