9 Aralık 2013 Pazartesi

"Nursun Erel'den..."

"Gizli kalmış”, hazin bir aşk öyküsü


\

Bakın, şimdi Mehveş Hanımla ilgili olarak size anlatacaklarım tam olarak doğru değil, bunu itiraf etmeliyim, nasıl söylesem? Aslında yarı fantastik bir anlatı... Ama aynı zamanda o kadar gerçek ki...
Hele bir de sizinle karşı karşıya olabilseydik misafir odamda... Dantellerim pek güzeldir, çoğu sevgili halamın eseri. Ha, o mu? O küçük ceviz etajer de annemden kalmadır. Onun sevdiği “şeyler”i orada saklarım. Üstündeki şişeyi mi sordunuz? Reve D’or... (*) Bitmesin diye gözünün içine bakıyorum, çünkü annem öte dünyaya göçeli bir kaç yıl oldu, çok severdi bu kokuyu, sadece misafirliklerde kullanırdı, işte bunlar artakalan son damlalar. Korkarım artık üretilmiyor...
Aslında, “hem çayımızı yudumlayalım, hem de şu benim macbook'dan youtube'u açıp görüntü eşliğinde sohbet edelim” diyecektim ama, malum, Türk halkı olarak cezalıyız(****)... Onun için büyükbabamın gramofonunu çalıştırayım önce, hemen geliyorum yanınıza...
Aaaa sormadım da, çayınızı nasıl içerdiniz? Neyse canım, tam tavşankanı işte, açık da değil fazla koyu da... Bakın, bu bademli kurabiyeleri de bu sabah yaptım, taptaze, buyrun buyrun, afiyet olsun...
Aaa, aşkolsun başta söyledim ya, Mehveş Hanım... Yani Mehveş Dolay’dır bu muhteşem ezginin ve sözlerin sahibesi... Notalarına bir bakın, eğer müzikle haşır neşirseniz, hele hele bir enstrüman da çalıyorsanız hafiften tıngırdatsanız ne hoş olurdu... Nihavendin bütün batılı özelliklerini taşır bu şarkı... Durun bakayım, siz çalarken ben de biraz mırıldanayım mı?
“Kaçsam bırakıp, senden uzak yollara gitsem,


Kalbim yanıyor, ismini her kimden işitsem.

Derdimle ufuklarda sönen gün gibi bitsem,

Kalbim yanıyor, ismini her kimden işitsem”
Tabii makamının nihavend, usulünün semai oluşu (**) ve muhteşem ezgisi nedeniyle cazcılar da bu besteye gönül kaptırmıştır, örneğin Önder Focan’ın “Kaçsam Bırakıp” yorumu da muhteşemdir.
Eveeet, ne diyorduk... “Kaçsam Bırakıp”ın Bestecisi Mehveş Hanımdan bahsediyorduk değil mi? Bir kere son derece dikkat çekici olan, İzmirli Mehveş Hanımın yaşamında sadece ve sadece tek bir beste yapmış oluşu... TEK BİR BESTE! Düşünebiliyor musunuz? Böyle muhteşem yeteneğe sahip olup da bunu yaşamda sadece bir kez kullanmanın ne demek olduğunu? Acaba buna duyduğu aşk ve düş kırıklığı mı neden oldu?
Neyse ki, Mehveş Hanım 20-25 yaşlarındayken yaptığı bu şahane besteyi İstanbul’a götürüyor ve Columbia Plak Şirketinde kayıt (***) ettiriyor, beste ilk kez Deniz Kızı Eftelya Hanım tarafından plağa okunuyor. Ama ne yazık ki, Mehveş Hanımın adı plakta yok... Onun yerine bir Ermeni ve de erkek besteci ismi var plakta... Neden mi? O yıllarda bir kadının bırakın müzik eğitimi almasını, bunu yayması, kendi adıyla plağa dönüştürmesi filan imkansız, hoş karşılanmıyor, ondan. Bu yüzden takma isim kullanıyor.
Zaten ondan sonra da Mehveş Hanım kayıplara karışıyor, kendisinden yeni besteler şurada dursun en ufak bir haber bile alınamıyor.
Ne “kaçış” ama değil mi? Tam bestesinde dile getirdiği gibi... Şarkının devamı da şöyle:
"Gönlüm o kadar aşkınla yanmış ki ezelden


Bir lahza unutmak seni bak gelmiyor elden

N'olurdu ölüm zehrini içseydim ecelden

Kalbim yanıyor ismini her kimden işitsem"
Pekiii, sizce bu muhteşem beste kime yapıldı?
Hımmmm, söyleyeyim mi söylemeyeyim mi diye düşünüyorum. Çünkü bundan emin değilim, hatta daha açık konuşmak gerekirse bunu ben düpe düz kafamdan uydurdum. Bence bu beste, tam o yıllarda ortalığı kasıp kavuran ve tüm gençkızların kalbini yakan ama sonunda 29 Ocak 1923 günü İzmir’de Latife Hanımla evlenen Mustafa Kemal’e yapılıyor...
\

Üstelik sonraki yıllarda öğreniyoruz ki, “Kaçsam Bırakıp” Mustafa Kemal’in de sevdiği bestelerden biri.
Aah ah, ne dersiniz? Bir akşamüstü, güneş batarken, balkondaki masamızda biraz leblebi, biraz beyaz peynir, bir dilim kavun eşliğinde, buğulu rakı kadehimizi karşılıklı kaldırsak, onların şerefine yudum yudum içsek ve “Kaçsam Bırakıp”ı dinlesek?
Olmaz mı?

15 Kasım 2013 Cuma

"PROTOKOLE GİRDİM DİYE SEVİNENLERİN DİKKATİNE.."


                    
  
PROTOKOL dilimize eski Latince ve Yunanca'dan geçme bir sözcük!
Daha doğrusu :'Proto' ve 'Kolos' sözcüklerinin birleşmesinden türeme bir deyim... Lûgat anlamıyla 'Proto' "ön, öndeki" demek..'Kolos' ise götün çoğulu.


Sözcük anlamlarını birleştirdiğimizde ise deyimin tam karşılığı 'Önde Gelen Götler' olarak karşımıza çıkıyor. "Protokolos" sözcüğü Yunan halkının tiyatroda önemli şahısların hep ön taraflara oturmasına gıcık olması ve bu şahıslarla dalga geçmek için bu sözcüğü kullanmasından gelir.

'Kolos' sözcüğünün zamanla çoğul eki olan (os) deyimden atılmış, geriye 'Protokol' yani 'önde gelen göt' lafı kalmış. Toplum içinde yükselip de protokole giren bazılarının zamanla 'götünün kalkması' da bundandır. 

5 Eylül 2013 Perşembe

"ÇALGILARIN DİLİ"

FLÜT : Şen betimlemelerde, ilkbahar ve özellikle kuş betimlemelerinde kullanılabilir.


OBUA : Ördek betimlemelerinde kullanılabilir, Tılsımlı ve duygusal ortamlar için uygundur.

KLARİNET : Edepsiz sesler için kullanılabilir. Örn: iki kadının kavgasında...

SAKSAFON : İki yüzlü, üçkağıtçı tipleri betimlemek için uygundur. Ayrıca erotik ortamları çağrıştırabilir.

TROMPET : Askeri hava vermede uygundur.

KORNO : Av, orman vb doğa güzelliklerini betimlemelerde kullanılabilir.

PİANO : Ruhsal betimlemelerde kullanılabileceği gibi belli sahnelerde geçen hareket ya da davranışları taklit etmek için de uygundur. Merdiven iniş çıkışlarında (gerilim veya komedi ) uygun piyano tuşları kullanılabilir.

MANDOLİN : Çocukluk ve ilkokul çağı betimlemelerinde uygundur.

TRAMPET : Militarist ortamlar özellikle de idama gidiş sahneleri için uygundur.

ARP : Su, geçen zaman, değişen mevsim betimlemelerinde uygundur.

NEY : Mistik duygular için uygundur.

KANUN : Osmanlı saray yaşantısını betimlemek için uygundur.

UD : Osmanlı saray yaşantısını betimlemek için uygundur.

KONTRBAS : Gök gürültüsü, şimşek betimlerinde uygundur.

TROMBON : Yiğitlik, erkeklik betimlemelerinde uygundur.

FAGOT : Gülünç nitelikli yerlerde uygundur.

KEMAN : Özellikle aşk sahneleri için uygundur.

BAĞLAMA : Özellikle Anadolu motifleri için uygundur.

KEMENÇE : Oynak dalgalar ve Karadeniz yöresinin betimlemelerinde kullanılabilir.

BUZUKİ : Yunan yaşamı, Ege ve Akdeniz esintileri vermek amacıyla kullanılabilir.

17 Mart 2013 Pazar

"HAYVANLARI SEVİN..."

                 Hangilerini mi ?



* Tünellerde park lambası ya da farlar yerine dörtlülerini yakan ÖKÜZLERİ

* Lastiği patladığında bunu sol şeritte değiştiren DEVELERİ,

* Bir yaya geçsin diye yavaşladığınız veya durduğunuzda

sağınızdan/solunuzdan bir de size ters ters bakarak geçen ÇAKALLARI,

* Far ayarının ne demek olduğunu bilmeyip ya da ona verilecek

2-3 milyonu servet sanıp arkanızda gözünüzü kamaştıran DAVARLARI,

* Karda önden çekişli arabasının arka tekerlerine zincir takıp sonra

"abi bi el atsana" diye yardım isteyen EŞEKLERİ,

* Dakikalarca aynalarına bakmadan otobanın sol şeridinde

sizin süratinizden en az 50-60 km yavaş giderek salınan KOYUNLARI,

* Yeni yıkadığınız arabanızı batırmakla mükellef, cam yıkama

fıskıyesini ayarlamaktan aciz BEYGİRLERİ,

* Arabasında biriktirip çöpe atması gerekenleri yola atan DOMUZLARI,

* Trafik 2 dakika durdu mu kornaya basan AYILARI,

* Her yere tüküren LAMALARI,

* Evinin kapısına geldiği adamın ziline basmaktansa,

arabanın kornasına basmayı tercih eden SIĞIRLARI...

                          ve tecrübelerinizde olan diğerlerini... 
    

7 Mart 2013 Perşembe

"O gün geldi mi dersiniz?"


Arkadaşlarla kafede sohbet

Plajda mutlu bir gün.

Takımına tezahürat yaparken.

Arkadaşlarıyla sınıf yemeğinde

Samimi bir buluşma

Kanka ile sohbette.

Müze gezisinde























Çevre gezisinde
Telefona kilitli, iletişime kapalı:))

"Korkarım ki bir gün teknoloji, insan iletişiminin ve
yakınlaşmasının önüne geçecek ve aptal bir nesil ortaya çıkacak." 
Albert Einstein
O gün geldi mi dersiniz?

26 Şubat 2013 Salı


* Vücut su kıtlığı çektiğinde kandaki suyu kullanırsa,
YÜKSEK TANSİYON hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde omurlardaki suyu kullanırsa,
BEL VE BOYUN FITIĞI hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde kemiklerdeki suyu kullanırsa,
gut - atrit gibi romatizmal hastalıklara yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde akciğerdeki suyu kullanırsa,
ASTIM hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde pankreastaki suyu kullanırsa,
ŞEKER hastalığına yakalanırız.

* Vücut su kıtlığı çektiğinde midedeki suyu kullanırsa,
ÜLSER hastalığına yakalanırız.

* Bağırsaklarda su eksilirse, kabızlık meydana gelir ve
KOLON kanseri olma tehlikesi yaşarız.

* Hücrenin su eksikliği çok artarsa, beynimiz hücreye oksijen göndermeyi keser. Oksijen kesilmesi sonucunda da hücre KANSERLEŞME sürecine girer !!!...

11 Şubat 2013 Pazartesi

"Aşk iki kişiliktir."

Değişir rüzgarın yönü
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına
Aşk iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden;
Binlerce yıl uzaklardadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Avutamaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece,
Tüketilmiş ve düşmüş, gözden.
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşayamaz sevdasını,
Severken hiçbir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk iki kişiliktir.

 ( ATAOL BEHRAMOĞLU)