26 Eylül 2010 Pazar

*

Saros Körfezi'nin su altı ve su üstü
güzelliği ile Yapay Resif Projesi
18 Mayıs 2010 Salı günü TRT 1'de yayınlandı.
Sayfamızı lütfen arkadaş listenizle paylaşalım.
Paylaş
Süre:12:25

22 Eylül 2010 Çarşamba

GÜNÜMÜZDE YAŞANAN TÜRK YÖNETİM FELSEFESİ :))


ERSIN TOPAC


Türk ve Japon şirketleri arasında bir kürek yarışı düzenlenmesine karar verildi. Her iki takımda, performanslarının en üst düzeyine varabilmek için uzun ve zorlu bir hazırlık döneminden geçti. Büyük gün geldi ve iki takımda, kendini hazır hissediyordu. Japonlar yarışı bir kilometre farkla kazandılar...

Yarış sonrası Türk takımı çok sarsılmıştı.Türk Şirket yönetimi yarışın açık farkla kaybedilmesinin nedeninin bulunmasına karar verdi. Yapılan araştırmalar, analizler ve uzun çalışmalar sonucu hata bulundu ve çözüm önerisi getirildi.

Japonların takımında 8 kişi kürek çekiyor, 1 kişi dümencilik yapıyordu.
Türk Takımında ise 1 kişi kürek çekiyor, 8 kişi dümeni kullanıyordu.
9 kişilik Türk takımı Japonlarla bir yarış yapmak üzere yeniden yapılandı.

Yeni yapılanma şekli şöyleydi;
- 4 dümen müdürü,
- 3 bölgesel dümen müdürü,
- Kürek çekmekle görevli kişinin performansından sorumlu 1 Dümen yöneticisi,
- ve 1 kürek çekme elemanı.

İkinci yarışı Japonlar iki kilometre arayla kazandılar.Tepesi atan Türk şirketi yönetim kurulu hemen harekete geçti. Yarışın kaybedilmesinden sorumlu tutulan kürekçi kovuldu ve müdürlere sorunun çözümüne olan katkılarından dolayı ikramiye verildi.

21 Eylül 2010 Salı

*****Metin Mericboyu


Cahil Cesareti...

Dunning-Kruger Sendromu

Televizyon izlerken birilerine bakıp da "Ya bu adam bu sığlıkla nasıl buralara kadar gelebilmiş" diye düşündüğünüz oldu mu hiç?


Ya da işyerinizde sizinle aynı ya da daha üst aşamada bir görevde olan bazıları, sizde büyük bir şaşkınlık uyandırdı mı?; onlara bakıp "Bu cahillik, kendini bilmezlik nasıl fark edilmez?" diye iç geçirdiniz mi?
Justin Kruger ve David Dunning adlı iki ABD'li bu hissi çok yaşamış olacak ki, iki psikiyatri uzmanı, 10 yıl kadar önce bir teori ortaya attı:

"
Cehalet, gerçek bilginin aksine, bireyin kendine olan güvenini artırır."
Ve bunun üzerine bir araştırma başlatıldı. Fizyolojik ve zihinsel alanda yapılan çeşitli uygulamaların sonucunda şu bulgulara ulaşıldı:

·
Niteliksiz insanlar ne ölçüde niteliksiz olduklarını fark edemezler.
·
Niteliksiz insanlar, niteliklerini abartma eğilimindedir.
·
Niteliksiz insanlar, gerçekten nitelikli insanların niteliklerini görüp anlamaktan da acizdirler.
·
Eğer nitelikleri, belli bir eğitimle artırılırsa, aynı niteliksiz insanlar, niteliksizliklerinin farkına varmaya başlarlar.
Bitmedi...

Cornell Üniversitesi
'ndeki öğrenciler arasında bir test yapıldı ve klasik "Nasıl geçti?" sorusuna öğrencilerden yanıtlar istendi...
Soruların yüzde 10'una bile yanıt veremeyenlerin “
kendilerine güvenleri” müthişti. Onların "testin yüzde 60'ına doğru yanıt verdiklerini" düşündükleri; hatta "iyi günlerinde olmaları halinde yüzde 70 başarıya bile ulaşabileceklerine inandıkları" ortaya çıktı.
Soruların yüzde 90'ından fazlasını doğru yanıtlayan-lar ise
“en alçakgönüllü” deneklerdi; soruların yüzde 70' ine doğru yanıt verdiklerini düşünüyorlardı.
Tüm bu sonuçlar bir araya getirildi ve
Dunning-Kruger Sendromu'nun metni yazıldı:
“İşinde çok iyi olduğuna” yürekten inanan ‘yetersiz’ kişi, kendini ve yaptıklarını övmekten, her işte öne çıkmaktan ve aslında yapamayacağı işlere talip olmaktan hiçbir rahatsızlık duymaz! Aksine her şeyin hakkı olduğunu düşünür!

Ancak bu ‘
cahillik ve haddini bilmeme’ karışımı mesleki açıdan müthiş bir itici güç oluşturur.
Eksiler’ kariyer açısından ‘artıya’ dönüşür.
Sonuçta, ‘
kifayetsiz muhterisler’ her zaman ve her yerde daha hızlı yükselirler…
Bu arada,
gerçekten bilgili ve yetenekli insanlar çalışma hayatında ‘fazla alçakgönüllü' davranarak öne çıkmaz, yüksek görevlere kendiliklerinden talip olmaz, kıymetlerinin bilinmesini beklerler... Tabii beklerken kırılır, kendilerini daha da geriye çekerler... Muhtemelen üstleri tarafından da ‘ihtiras eksikliği’ ile suçlanırlar..."
N'olur fazla mütevazı olmayın!...

"Siz de çevrenize şöyle bir bakın" diyeceğim ama eminim bu satırları okurken bile aklınızdan bir dolu yüz, bir dolu isim geçti...

Bence Dunning ile Kruger'in, bu çalışmalarıyla 2000'de, Nobel yerine
Harvard Üniversitesi'nin Ig Nobel'ini alma nedeni "cahil olmamalarıydı".
Gönlümün nobelini bu ikiliye vererek yazımı
Bertrand Russel'in bir sözüyle bitiriyorum:



Dünyanın sorunu, akıllılar hep kuşku içindeyken aptalların küstahça kendilerinden emin olmalarıdır.





15 Eylül 2010 Çarşamba

TAVUK...



Stalin en şedit cinayetlerini planladığı çalışma odasına yakın dostlarını
...toplamış sohbet ediyordu.

Votka şişelerinin biri gidip, diğeri geliyordu. Kafalar iyice dumanlanmıştı.

Stalin kan çanağına dönmüş gözlerini etrafında dalkavukluk

yarışına girmiş adamlarına çevirerek sordu: - Saçını ihtilalde, halk içinde,

devlet yönetiminde, bürokraside ağartmış dostlarım...

Söyleyin bakalım halkın yönetime baş eğmesi, kayıtsız şartsız itaat etmesi

için yöneticiler ne yapmalı, nasıl davranmalıdır?

Her dumanlı kafadan bir ses çıktı..Kimisi adaletten, haktan söz etti.

Kimisi demokrasiden....Kimisi sürgünden, sehpadan, hapisten...Kitlesel

cinayetlerin deha çapındaki katili Stalin, beğenmedi adamlarının

izahatlarını...Bir kadeh daha votka çekerek şöyle dedi:

- Yönetimi eline geçiren hükümdarın Tanrıdan pek farkı yoktur! Halkın

karşınızda başeğip durması için ne yapmanız gerektiğini durun da şu

beyinsiz kafalarınıza çivi gibi çakayım...

Hemen hizmetçileri çağırıp emretti.

- Çabuk bana bir tavuk getirin...

Aceleyle bir tavuk kapıp getirdi adamları... Stalin, kafaları iyice

dumanlanmış adamlarının gözleri önünde başladı canlı canlı tüylerini

yolmaya tavuğun,...

Bütün tüyleri yolunup cascavlak kalan tavuğu odanın ortasına salıverdi,

lider...

- Şimdi izleyin bakalım nereye gidecek bu şaşkın tavuk...

Zavallı tavuk bu azaptan kaçıp kurtulayım diye aralık kapıdan dışarı canını

atayım diyor, soğuktan tir tir titriyor...Masaların altına

giriyor, köşeli masa ayakları canını yakıyor...Duvar diplerine koşuyor

teleksiz, tüysüz kanatları yara bere içinde kalıyor...Şömineye yaklaşıyor

tüysüz derisi kavruluyor...

Çaresiz, tüylerini yolan Stalin'in bacakları arasına saklanıp, sığınıyor...O

zaman Stalin, cebinden bir avuç yem çıkarıp önüne tane tane

atıveriyor yolunmuş tavuğun...Yemlenen tavuk, Stalin nereye yönelse peşinden

koşuveriyor..

Ağızları bir karış açık kalan dostlarına bakıp, pos bıyıklarının altından

gülerek şöyle diyor Stalin:

- Gördünüz mü, Halk dediğiniz topluluk bu tavuk gibidir.Tüylerini yolup al

ve serbest bırak... O zaman yönetmek kolay olur...